Aziz mü’minler!
Bu ayette Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Ey mü’minler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.”
Tevbe hakkında pek çok Kur’an ayeti vardır.
İstiğfar, (lügat manası) af talep etmektir.
Tevbe: (Lügat manası) dönmek, birşeyi yapmaktan vazgeçmek.
İslam’da istiğfar: Günahların affını Allah’tan istemek.
Tevbe ise yaptığı günahlara pişman olup bir daha yapmamak için karar vermek.
Bu konuda birkaç ayeti zikredelim:
“Ey mü’minler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz (Allah’a dönün) ki kurtuluşa eresiniz.”
“Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah’a dönün.”
“(Bu kitap) Rabbinizden mağfiret dilemeniz, sonra da O’na tevbe etmeniz için indirildi.
Herşeyi yaratan Yüce Allah, doğru yolu da, kötü yolu da göstermiştir. İnsanların doğru yolda gitmeleri için akıl ve irade vermiştir. Ancak şeytanı da yaratmıştır. İnsanları doğru yoldan çıkarmasına müsaade etmiştir.
Yüce Allah, nizamı böyle koydu. İsteseydi, şeytanı yaratmazdı, herkes melekler gibi günah işlemeyen yaratıklar olurdu.
Allah, nizamı niçin böyle koydu, neden şeytanı yarattı, diye soramayız. Çünkü Allah dilediğini yapar, hiç kimse O’ndan hesap soramaz.
“Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz. Onlar (insanlar) ise sorguya çekileceklerdir.”
İnsan aklı ve iradesi ile doğru yolu tutması gerekirken şeytana uyarak, çeşitli kötülükler yap-maktadır. Ama Allah, günah işleyen kullarını he¬men cezalandırmamakta; onun doğru yola dönmesi için açık kapı bırakmaktadır. Tâ ki tevbe ederek doğru yola dönsün diye.
“Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret dilerse, Allah’ı çok mağfiret edici ve acıyıcı bulacaktır.”
Evet Cenabı Hak, kulunun bir günah işlemesinden dolayı defterden silmez, doğru yola dönüşü için tevbe ve istiğfar etmesine fırsat verir. Hatta bir çok fırsat ve imkan verir. Allah Rasulü:
“Allah (cc) kulunun tevbesini nezi haline (can çekişme) gelinceye kadar kabul eder.” buyurdu.
Hatta Cenabı Hak, kulunun tevbesine çok çok sevinir. Allah’ın bu sevincini Yüce Peygamberimiz (sav) şu olayla anlatır:
Arabî (çölde yaşayan köylü) devesini kaybeder; arar arar bulamaz, yorgun, bitkin, ümitsiz halde eşyasının yanına döndüğünde deveyi görür, sevincinden: “Ey Allah’ım! Sen benim Rabbimsin, ben de senin kulunum” diyeceği yerde: “Ey Allah’ım, ben senin Rabbinim, sen de benim kulumsun” der.
Allah Rasulü (sav) buyurdu ki:
“Çok sevincinden dili sürçtü. Tevbe eden bir kul Allah’a dönerse; Allah, Arabinin sevinmesinden daha çok sevinir.”
Tevbenin kabulü için bazı şartlar var: Günahkâr kul ile Allah arasında ise üç şart vardır:
1-İşlediği .günahın günah olduğuna inanmalı,
2-Yaptığına pişman olmalı,
3-Bir daha yapmamaya karar vermeli, azmetmeli.
Kul hakkı ise, hakkı hak sahibine vermeli veyahut hak sahibinden helallik almalıdır.
Şayet hak sahibini bulamıyorsa veya karışık çok kişilerin haklarını yemişse onlar adına hayır cemiyetlerine, fakirlere vermelidir. Mesela bakkallık yaparken bir çok kimsenin hakkını yemiş, kimler olduğunu bilmemektedir. O zaman onlar adına hayır yapacak.
Bir müslüman ne kadar günahkâr olursa olsun hiçbir zaman Allah’tan ümidini kesmemelidir. Cenabı Hak, kendisinden ümit kesilmemesini ve bütün günahları affedebileceğini bildiriyor: “...Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok acıyandır.”
Bu ayete göre Cenabı Hak, bütün günahları affeder. Ancak başka ayetlerle küfrü, şirki, imansızlığı affetmeyeceğini bildiriyor.
“Gerçek inkar edip kafir olarak ölenler var ya, onların hiçbirinden fidye olarak dünya dolusu altın verecek olsa dahi kabul edilmeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır, hiç yardımcıları yoktur.
Şunu iyi bilmeliyiz ki, bir ayeti ele alarak hüküm vermemek lazım. Çünkü o ayeti tefsir eden başka ayetler olabilir. İşte bu ayet, yukarıdaki ayete istisna getirmiştir.
Aziz müslümanlar!
Bu konu son derece önemlidir. Zira bazı kimseler, hatta din alimi geçinen bazı kimseler, halka hoş görünmek, toleranslı olduğunu göstermek için “Allah bütün günahları bağışlar”201 ayetini delil göstererek kafir, müslüman herkesin bağışlanacağını söylerler ama kafirlerin affedilmeyeceği diğer ayetleri görmezden gelirler.
İşte bizzat müşahede ve müdahale ettiğim bir hadiseyi nakledeyim: din alimi geçinen birisi öyle dedi: Peygamberin şefaati o kadar geniştir ki, müşriklere bile şefaat edecek, çünkü Peygamber (sav): “Benim şefaatim büyük günah sahiplerine olacaktır.” buyurdu. En büyük günah şİrk olduğuna göre Peygamberimiz’in şefaatim müşriklere de olacaktır” dedi. İslam’ı bilmeyen bazı kardeşlerimiz: “Bu çok güzel” dediler. Bunu nasıl söylerler! Halbuki Allah şöyle buyurur:
“Allah şirki affetmez, onun dışındakileri dilerse affeder.
Bu ayet karşısında böyle nasıl söylersin? Allah’ın affetmeyeceği müşriklere, peygamber nasıl şefaat eder, diyerek itiraz ettim, bana cevap vermeyip başka laf karıştırdı.
Aziz kardeşim!
Yukarıda anlattığım gibi tevbenin kabulü için yapılan günah olduğuna inanmak ve pişman olmak ve bir daha yapmayacağına dair canı gönülden karar vermek lazımdır. Yoksa ağzı ile “yapmayacağım” derken başka günahları yapacağını içinden geçirirse, Allah ile alay etmiş olmaz mı? Allah insanın içini dışını, kalbinin içini bilmiyor mu?
Ama yaptığı günahların affını isterken bir daha yapmamaya karar verir fakat sonra yine nefsine mağlup olursa, yine tevbe etmesi lazımdır