Muhterem müslümanlar!
Bu ayette Yüce Mevlamız şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Zandan çokça kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok acıyandır.”
Cenabı Hak, bu ayetinde bir kısım kötü huyları yasak etmektedir. Bunların başında su-i zan gelmektedir. sû-i zan, (kötü sam) insanların bir takım hareket, davranış ve sözlerinden yanlış anlamlar çıkararak o şahıs hakkında kötü düşünce ve kanaatlere varmaktır.
İslam’da “beraat-i zimmet” asılda suçsuzluk esastır. Yani bir kimsenin kötülük yaptığına dair elde kesin delil olmadıkça, o şahıs suçsuzdur; kesin kötüdür diyemeyiz. Çünkü kötülüğü ispat edilmemiştir.
Ama bazı kimseler var ki, insanların bir takım hareketlerini yanlış yorumlar; kötü olduklarına kanaat getirir. Mesela bir şahıs, bir meyhanenin yanından geçmektedir. Bir arkadaşı da onu geçerken görünce meyhaneden çıkıyor sû-i zanna (kötü sanı) kapılır, içkici olduğuna kanaat getirir.
Zamanımızda Müslümanlar arasında pek çok sû-i zannlar yapılmaktadır. Birçok kimse, bu kötü zanlar yüzünden suçlu damgası yemektedir. Birçok namuslu hanımlar hakkında yanlış düşünceler yayılmaktadır. Bir kısım masum insanlar, çeşitli günahlara haksız olarak maruz kalmaktadırlar.
Her doğan çocuk masum, suçsuz olduğu gibi bir şahsın kötülük yaptığına dair kesin deliller, şahitler yoksa o şahıs da masumdur; suçsuzdur, halk arasındaki şayia ile veya yanlış zanlarla insanların günahkâr gösterilmesini Allah yasak etmiştir. Müslümanların bundan kaçınmalarını emretmiştir.
Yüce Peygamberimiz (sav) sû-i zannın sözün en kötüsü olduğunu şu hadisi ile beyan etmektedir:
“Zandan (kötü zan) sakınınız. Çünkü zan, sözün en yalanıdır.
Alemlere ahlak örneği olan Peygamberimiz, sû-i zannın sözlerin en yalanı olduğuna dikkatimizi çekmektedir. Çünkü bir insanı aslı olmayan şeyle itham etmek yalanın, uydurmaların yayılmasına, birkaç kötü düşünenler sebebiyle olmaktadır.
Ancak bu konuda şunu da hatırlatmalıyız. Müslüman, başkalarını kötü zanna düşürecek olaylar yapmaması gerekir. Kendisine leke konduracak hadiselerden uzak durması lazımdır.
Yüce Peygamberimiz bile sû-i zanna düşürecek fiil ve hareketlerden hem sakınmaya dikkat etmiş ve hem ümmetini şu olayla ikaz etmiştir:
Karanlık bir gecede hanımı Hafsa (ra) ile beraber giderken birkaç müslümanla karşılaştı ve onlara selamdan sonra şöyle dedi:
“Bu yanımdaki hanım, anneniz Hafsa’dır.” Onlar:
“Ey Allah’ın Rasulü! Senden şüphe mi edeceğiz? Elbette sizin yanınızda ya hanımınız veya¬hut kızınız olur. Senden asla şüphe etmeyiz” dediler. Allah Rasulü (sv) şöyle buyurdu:
“(Kötü) zanna düşürecek mevkilerden (zanna düşürecek olaylardan) sakınınız.”
Müslüman, kötü zanna düşürecek olaylardan kaçınmakla hem kendisini kurtarmış hem de başkalarının günaha girmelerini önlemiş olur.
Her hakikati da her Müslüman, her duyduğu ve her söylenen havadisleri başkalarına nakletmesi çok yanlış ve günahtır.
Maalesef halkımız arasında böyle asılsız şayia ve fısıltılar büyük tahribat yapmaktadır.
Hz. Osman’ın şehit edilmesi ve ondan sonra meydana gelen İslam tarihindeki kanlı olaylar ve ihtilafları körükleyenlerin başında Abdullah ibni Seb’e gelmekte idi.
Yahudi olduğu halde Müslüman gözüken bu münafık, asılsız şayia ve fısıltı ile bir kısım saf Müslümanları kandırmasını bilmiştir.
Bu münafık kendisi ve adamları vasıtası ile şehir şehir dolaşıp yalan haber yayıyorlardı. Mesela Mısır’a gidiyor, Basra’da zalim valinin zulümlerini anlatıyorlardı. Aslı olmadığı halde bu yalan haberlere Müslümanlar inanıyorlardı.
Halbuki Allah Rasulü, bunun son derece yalan günah olduğunu bize bildirmişti:
“Kişiye yalan ve günah olarak her işittiğini haber vermesi (nakletmesi) kâfidir.