Ey Dost! Bu dünyâ bir imtihan sahnesidir. Burada herkes sınava tabidir. Akıllı adam odur ki, hâdiselerden ibret ala ve kendisine bir çeki düzen vere.
Bugün iyilikler içinde yüzenin yarın başına neler geleceği belli değildir. İnsan iyilikler içinde yüzerken Allâh’ına karşı şükür içinde olmalıdır.
Bir belâ ve musibetle imtihana tabi tutulan birini görebilir veya böyle birini duyabilir. Örneğin eli ayağı parçalanmış, birini görebilir. Herhangi bir uzvu (eli, ayağı eksik, gözü kulağı eksik) gibi, akıl nimetlerinden mahrum kalmış (deli) birini görebilir, malını mülkünü kaybetmiş, iflas etmiş ve çoluğu çocuğu perişan olmuş, âile yuvası dağılmış birini görebilir. Yâni tek kelime ile bir belâ ve musibete uğrayan biri görülünce yüce peygamberimiz bizim şu şekilde Cenâb-ı Allâh’a duâda bulunmamızı emir ve tavsiyede bulunmuşlardır:
“Elhamdü lülâhiüezî âfânî mimmebtelâke bihî ve fadda- lenî alâ kesîrirı mimmen haleka tafdîlâ.”
Mânâsı: “Seni uğrattığı dertten beni kurtaran ve beni yarattıklarının bir çoğundan belirli bir şekilde üstün kılan Allâh’a hamdolsun”
demektir.
Ey Dost/ Derde uğramış bir dertli, kazaya uğramış bir kazazede gördüğünde bu duayı okursan, görmüş olduğun o belâ ve musibet, yaşadığın sürece sana gelmez ve gelmeyecektir.
Hadîs-i Şerif şöyle:
“Her kim, bir mübtelâ (belâya uğratılmış) dertli ve düşkün birini görür de "seni uğrattığı dertten beni kurtaran ve beni yarattıklarının bir çoğundan belirli bir şekilde üstün kılan Allah'a hamdolsun derse, yaşadığı müddetçe o dertten, her ne dert olursa olsun, o dert onun başına gelmez” buyrulmuştur.
İslâm âlimlerinin bazıları, “bu duâyı okuyan kimse, dertli ve düşkün kimsenin görmeyeceği ve duymuyacağı şekilde duâyı okur” demişlerdir.
Bazıları da “duâyı içinden okumalıdır” demişlerdir. Çünkü belaya uğratılan felâketzede, üzülebilir ve gönlü incilebilir. Açıklamaları vardır.
Belâya uğratılmış birini görünce: “vah vah vah!”, “yazık yazık yazık” gibi merhamet (acıma) belirtilerini ifâde eden sözler pek
iyi sözler değildir. Her şey Allah’ın elindedir. Derdi veren de o, alan da odur. Öyle ise O’na (Allâh’a) sığınmalıdır. Konuyu yanlış anlamayalım. Allâh her şeye kadirdir. Âmennâ ve saddaknâ.
Hz. Peygamberin (a.s.) birçok duâları, gelen ve gelecek musibetlerden Allâh’a sığınma ve Allâh’tan yardım taleb etme (isteme) ile ilgilidir. Efendimizin duâlarında şu cümleleri görüyoruz.
“Allah’ım! Sedef (Alaca) hastalığından, delirmekten, cüzzam hastalığından ve tüm hastalıkların kötüsünden (kötü hastalıklardan) sana sığmıyorum (senin korumanı, senin yardımını istiyorum).”
Osman bin Ebil’As (r.a.)dan rivâyet edilmiştir ki, Hz. Peygamber (a.s.) şöyle duâ eder, Allâh’a sığınırdı:
“Allah’ım! Tembellikten, düşkün ihtiyarlık (çok ihtiyarlamaktan, korkaklıktan, acizlikten, hayâtın ve ölümün fitnesinden (zararlarından) Sana Sığınırım(Sünen-i Nesâî)
Ey Dost/ Efendimizin, “Suda boğulmaktan, yanmaktan, zelzele felaketiyle yer altında kalmaktan” daha ne gibi felaket ve musibet varsa hepsinden Allâh’a sığınma duâları vardır.