Aziz müslümanlar!
Yüce Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı şefkatlidir, merhametlidir.”
“Ey Rasulüm! Biz, seni alemlere ancak rahmet olarak gönderdik.”
Mevlid, Arapça’da mimli masdar, ism-i mekan, ism-i zaman vezinlerinde olduğu için “doğum”, “doğum mekanı”, “doğum zamanı” manalarına gelmektedir. Bizim burada kullandığımız mevlid, ism-i zaman olarak “doğum zamanı” manasınadır. Yüce Peygamberimizin doğduğu geceye, “mevlid gecesi” denir. Biz, Müslümanlar bunu kandil olarak kabul etmeyiz.
Yüce Peygamberimiz (sav)’in doğumu şerefine o gece dünyanın her noktasını kandil ile donatsak yine de az olur.
Her milletlere göre değerli sayılan şahısların doğumu, ölümü için gösterişli törenler yapılmak¬tadır. Yüce Peygamberimiz (sav)’i ise bütün insanların en şereflisi, en yücesidir. Bir şairin dediği gibi:
“Gök senin yücelmen gibi nasıl yükselir?”
Yani gök senin gibi yüksek olamaz. Sadece gök değil, Allah’ın yarattığı hiçbir varlık, yüce Peygamberimiz (sav) gibi yüce olamaz.
Cenabı Hak, bütün yaratılmışların en şereflisi, kuvvetlisi olarak insanı yaratmıştır. Kainatı, Allah’ın halifesi (yerine geçen) olarak idare etmeye selahiyetli kılmıştır. İnsanların en üstünü ise Peygamberimizdir.
Onun yüceliğini faziletini, şefkatini, bütün âlemlere rahmet olarak gönderildiğini, bilhassa mü’minlere olan sevgisi ve düşkünlüğünü anlat¬maktan acze düşeriz.
İlim ve irfan deryası olan eski İstanbul müftülerinden rahmetli Bekir Haki Yener hocam şöyle derdi: “Yüce Peygamberimiz’e “ilah, yarı tanrı, yaratıcı” demelâkin ne kadar översen yine az” derdi.
Evet, Allah Rasulü Muhammed (sav), bütün insanların, bütün peygamberlerin en üstünü, Allah’a en yakın olan mukaddes bir varlıktır. Ancak yine de bir insan olduğunu unutmayalım. Yukarıdaki birinci ayette: “Sizin nefsinizden birisini” buyurmakla Peygamberimizin de diğer insanlar gibi bir insan olduğunu bilhassa belirtmektedir. Birçok ayette Peygamberimizin de bir beşer olduğunu beyan etmektedir:
“De ki: Ben, sizin gibi bir beşerim (ancak bana vahyolundu).”
Cenabı Hakk’ın bu şekilde beyan etmesinin sebebi, çok sevilen insanların putlaştırıldığı çok görülmüştür. Hatta peygamberler bile putlaştırılmıştır. Bunu önlemek için Peygamberimiz (sav) de hassasiyet göstermiştir. Bir şahıs geldi, Peygamberimiz (sav)’in önünde secde etti. Peygamberimiz (sav) derhal onu kaldırdı. Kulun kula secde etmesinin yasak olduğunu, kendisinin de bir kul olduğunu ancak ve ancak Allah’a secde edileceğini bildirdi.
Yine Peygamberimiz (sav) mescide girdi. Bir Müslümanın yanına oturdu. O mü’min geriye çekildi. Allah Rasulü şöyle buyurdu:
“Kardeşim, ben de senin gibi ekmek yiyen bir kadından doğdum, benden neden ürküyorsun?”
Allah ve Rasulü’nün bu açık emirlerine rağmen bugün bile Peygamberimizi ve bazı büyükleri putlaştırmaya ve tanrılaştırmaya çalışılmaktadır.
Çok seneler önce, Ramazan ayında merhum Ahmet Akosmanoğlu’nun evinde iftarda bulunmaktaydım. İftar ve sohbette eski Diyanet İşleri Başkanı Ömer Nasuhi Bilmen, İstanbul Müftüsü Bekir Haki Yener, Fatih Müftüsü Ali Yekta, müfessir Haşan Basri Çantay hocalarımız da vardı. Bir Müslüman, başından geçen bir olayı anlattı: “Bir şeyhe gittim. Bana kelime-i şehadet getir” dedi. Ben de kelime-i şehadet getirdim. Bana: “Sen kafir oldun çünkü Muhammed (sav)’e kul dedin” dedi. “O kul değil, kul değil...” diyerek ağladı. Yani tanrı, yarı tanrı olarak vasıflandırdı. Siz ne dersiniz diye hocalarıma sordu.
İşte bu sebeple o yüce insan Hz. Muhammed (sav)’i överken, tanrı veya yarı tanrı durumuna sokmayalım.
O, insanların en yücesi fakat yine insandır.
İşte biz, en büyük insan olan Yüce Peygamberimizin doğum gecesini kutlamaktayız.
Ancak bizim kutlamamız, oynamak, zıplamakla değil, Allah’ın kelamı Kur’an’ı okumak, Peygamberimizin hayatını okumak, ona salât ve selam getirmek, tevbe ve istiğfar etmek, kaza namazlarını kılmak ve camilerde okunan mevlidleri, vaazları dinlemek şeklindedir.
O en yüce insanın doğduğu gecede bütün hücreleriyle Allah’a dua etmek, kendisinin, ailesinin, çocuklarının, akrabalarının, memleketimizin ve bütün İslam âleminin huzur ve sükuna kavuşması için Allah’a yalvarmak çok iyidir.
Hülasa o mübarek gecede İslâmî tefekkür, istiğfar, dua edilmeli ve Yüce Peygamber’e salât ve selam getirilmelidir. Salât ve selam sana, ey Allah’ın sevgilisi...