Aziz kardeşlerim!
Bu ayette Yüce Allah (cc) şöyle buyurur:
“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.”
Yüce Allah, bu ayetiyle sadece mü’minleri kardeş yapmıştır.
Bu ayette ancak mü’minler birbirlerinin kardeşi olduklarını Yüce Allah bildirmiştir. Arapça’da (innemâ: ancak) edatı, hasır, inhisar ifade eder. Yani Allah, açıkça ancak müslümanların birbirlerinin kardeşi olabileceğini, bunun dışında kardeşliğin makbul olmadığını beyan ediyor.
Bir anne babadan doğan kimseler doğum kardeşliğidir. Hatta bu doğum kardeşleri iman bağı ile bağlı değilseler, doğumdan olan kardeşlik analık, babalık, münasebetleri sona ermektedir.
Bunu ben söylemiyorum Kur’an’da Hut suresinde Yüce Allah, Nuh ile oğlu arasında geçen konuşmayı anlatır. Nuh Peygamber, oğlunu imana davet eder, aksi taktirde tufanda boğulacağını bildiriyor, oğlu iman etmiyor ve tufanda boğuluyor. Halbuki daha önce ailesini kurtara¬cağına dair Allah (cc) Nuh’a söz vermişti. İşte bu yüzden Allah’a şöyle hitap etti:
“Nuh Rabbine dua edip dedi ki: Ey Rabbim, şüphesiz (boğulmuş olan) oğlum ailemdendir. Senin vaadin (söz vermen) ise elbette haktır. Sen Hakimler Hakimisin.”
Bu ayette (senin aileni kurtaracağım) diyen Yüce Allah’a bu sözünde durmadığının hikmetini sorar.
Yüce Allah’ın, Peygamber Nuh’a cevabı ise şöyle oldu:
“Allah buyurdu ki: Ey Nuh, o asla senin ailen¬den değildir. Çünkü o salih olmayan bir amel sahibi idi (kafirdi). O halde hakkında bilgin olmayan birşeyi benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı tav¬siye ederim.”164
Bu ayetlerden açıkça anlaşılıyor ki, insanlar arasındaki yakınlığın asıl bağı din birliğidir. Din birliği yoksa İslam’a göre bağ da yoktur.
Gerçek müslüman, diğer müslümanların ırzını, canını, malı kendi ırzı, canı, malı gibi korumakla mükelleftir.
Bir müslümanın rengi, ırkı, ne olursa olsun diğer müslümanların kardeşidir. Zengin olsun, fakir olsun, köylü olsun, şehirli olsun, hepsi eşittir, kardeştir.
Müslüman, müslüman olmayanla kardeşlik bağı kuramaz. Herhangi bir derneğe, kulübe üye olanlar, İslâmî kardeş olamaz. Ancak arkadaş olabilir.
Müslüman, müslüman olmayan kimselerle İnsanî, ticarî münasebetlerde bulunabilir, alışveriş yapabilir, komşuluk münasebetlerini devam etti- bilir, müslüman olmayan yoksul kimselere yar¬ılım edebilir. Ancak kardeş olarak kabul edemez.
Müslüman, dünyanın neresinde bir müslü- manın derdi varsa, onu kendisine dert edinir, sevincini sevinç kabul eder.
Bir müslüman, başka müslümanların dert- U»ıl beni alakadar etmez diyemez. Aksi takdirde İM indisi o büyük müslüman topluluğunun dışına çıkmış olacağını Yüce Peygamberimiz (sav) şu hadisi ile bildirir.
“Kim müslümanların işlerine ihtimam etmez (dertleriyle dert edinmezse) onlardan değildir.”
Yüce Rasul (sav) şu hadisinde bütün insanların bir cesedi gibi olduğunu beyan eder:
“Mü’minler birbirini sevmede, acımada ve şefkatte cesede benzer, bir aza şikayet ederse (bir acı, dert olursa) cesedin diğer azaları uyanıklık ve ateşle
paylaşır.”
Evet, ayağımıza bir diken batsa bütün aza acı hisseder, bir parmağımıza bir iğne batsa, oradan kan çıkmaya başlasa, bu kan durdurulmazsa kilolarca kan akar, halbuki parmakta ne kadar kan var? Ama bütün vücut parmağa kan verir. Mü’min de böyle olmalıdır.
Peygamberimiz bize bu mesajı vermektedir.
İslam’ı kaynağından öğrenen peygamberi mizin mübarek arkadaşları, müslüman kardeşlerini kendilerine tercih ederlerdi. İlk defa canımız, sonra cananımız demezler. İlk defa cananımız sonra canımız derlerdi.
“Kendi ihtiyaçları olsa bile kardeşlerinin ihtiyaçlarını görürlerdi. Hatta çocuklarına bile tercih ederlerdi.” Bir gün bir müslüman Peygamberimizi geldi:
“Ey Allah Rasulü! Açlıktan ölmek üzereyim” dedi. Peygamberimiz evini arattı hiçbir şey yok, müslümanlara sordu, bir genç:
“Ey Allah Rasulü, ben de açım, karım da aç, uyuyan çocuğumuz için 5-6 hurma var, uya¬nıp yemedi ise onu getireyim” dedi, gitti. Evinden o hurmaları getirip aç müslümanlara verdi.
İşte bunun gibi birçok fedakârlıkları yaptık- l.ırı için Allah şu ayetle onları tebcil etmiştir:
“Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendile¬rine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenler Knrşısında içlerinde bir kaygı duymazlar. Kendileri içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler...”166
Ashabın, müslüman kardeşlerini kendi ne Mnlorine tercih ettiklerini birkaç olayla anlatalım:
Hz. Ömer (ra), devrinde Şam yakınlarında niı kalede Roma ordusuna Abdullah b. Sehlii Peygamberimiz’in akrabası sahabi) esir düştü.
Harman gibi odun yığıldı, üzerine zeytinyağı döküldü, ateşlendi.
Abdullah b. Sehl (ra)’e soruldu: “Kumadanımızın alnını öpersen seni ser¬best bırakacağız, öpmezsen işte şu ateşte yaka¬cağız.” Abdullah şöyle dedi:
“Ölürüm, asla put (haç) değen alnı öpmem.”
Yine dendi:
“Eğer kumandanımızın alnını öpersen (80) esir Müslüman var, onları da bırakacağız.” Abdullah b. Sehl dedi:
“Nefsim için değil, onların kurtulması için öperim.”
Kumandanın alnını öptü. Seksen Müslümanı alıp Medine’ye döndü. Bazı Müslümanlar dediler:
“Ya Abdullah, demek sen put değen alnı öptün öyle mi?” Abdullah cevap verdi:
“Ben kendim için değil, seksen Müslüman kardeşimi kurtarmak için bu zillete katlandım.”
Halife Ömer (ra) şöyle dedi:
“Gel Abdullah, ben de senin alnından öpeyim, Allah senden razı olsun. Seksen kardeşimizi kurtarmış oldun.” Ve Abdullah’ın alnından öptü.
İşte nuru kaynağından alan ashabın kardeşlik anlayışı ve tatbikatı böyle idi. Bunun için kısa zamanda çok ülkeleri fethetmişlerdi. İstiklâl şairimizin dediği gibi: “Onlar 25 senesi 25 bin sene kadar feyyaz idi.” (Feyizli idi).
Ya bugünkü Müslümanların kardeşlik duygusu ne durumda?
Üzülerek şöyleyelim ki, son derece zayıf... Değil diğer kardeşlerini kendi canlarından daha üstün tutmak, yanında müslüman kardeşi açlık- lan ölse, cebi parayla dolu olsa yine de yardım otmiyor.
İstanbul’da kar yağsa veyahut nüfus sayımı İçin bir gün sokağa çıkma yasağı olsa birgün ön( 0den fırınlarda ekmek kalmıyor, bir ekmek ala- « ak kimse 10 ekmek alıyor.
Bugün Afrika’da, Afganistan’da, Bengladeş’te milyonlarca müslüman aç, sefil iken bir lakım müslüman zenginler, lüks otellerde, Avru- ı »ularda yosmalarla trilyonlar yiyorlar. Hatta altın- • lan arabalar, uçaklar, afedersiniz altından lava¬bolar yaptırıyorlar.
Filistin, Çeçenistan ve birçok ülkelerde müsJümanlar ezilirken diğer müslümanların kılı kıpırdamıyor.
Peygamberimiz (sav)’in şu hadisi karşısında iman derecemizi ölçelim:
“Sizden biriniz kendi nefsi için sevdiğini kardeşi için sevmedikçe hakiki mü’min olamaz.”167
Aziz kardeşlerim!
Hiç değilse yüce ahlak örneği Peygamberimiz’in şu hadisine uyalım:
“Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulüm yapmaz, zalime teslim etmez. Kim kardeşinin ihtiyacında olursa, Allah da onun ihtiyacındadır. Kim müslümandan bir zorluk kaldırırsa, Allah da kıyâmet gününde zorluklardan birini kaldırır. Bir müslümanın ayıbını kim örterse, Allah da kıyâmet gününde onun