Aziz kardeşlerim!
Bu ayette Allahu Teala şöyle buyuruyor:
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden azaltma ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele. O (sabredenler) kendilerine bir bela geldiği zaman: Biz Allah’ın kullarıyız ve biz, ona (Allah’a) döneceğiz.”341
“Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız, birer imtihan sebebidir ve büyük mükafat Allah’ın katindadır.”342
“Mü’min erkek ve mü’min kadın yaşadığı müddetçe, nefsi, çocuğu ve malından ibtilaya (imtihana) tabidir. Üzerindeki hataları atarak Allah’a kavuşur.”
“Mükafatın büyüklüğü, belanın (imtihanın) büyüklüğü ile mütenasiptir. Allah Teala, bir kavmi (topluluğu seviyorsa onlara belalar (imtihan) verir. Bunlara razı olurlarsa, Allah’ın rızası da onlarla olur (belalara) isyan ederse, Allah da ona gazap eder.”343
“Mü’min işi ne iyidir, bütün işi hayırdır. Ona bir iyilik gelirse (Allah’a) şükreder (sevap) kazanır. Ono bir bela gelirse sabreder (sevap kazanır).”
Bela nedir?
“Bela” kelimesi, (Arapça’da) felaket, musibet manasına geldiği gibi “imtihan” manasına da gelmektedir.
Esasen bütün felaket, musibetlerde imtihan vardır. İmtihanın kökü de “mihnet” (zorluk)tan gelmektedir.
Halkımız arasında imtihan deyince okullarda ve ehliyet almadaki imtihan anlaşılmak¬tadır. Halbuki insan hayatının her safhası imtihandır. Büluğ çağından itibaren her gün, her saat imtihana tabi tutulmaktayız.
İnsan bir iş yapsa da imtihana tabidir yap¬masa da. Bir iş yapmadığı takdirde boş vakit geçirdiği zaman imtihanı kaybetmiş demektir. Çünkü Allah, her saat ve dakikamızı, ya dünyamız veyahut ahiret için sarfetmek mecburiye¬tinde olduğumuzu bildirmiştir. Boş vakit geçiren insan, bundan dolayı sorumludur.Bir iş yaptığı takdirde o işi sağlam, mükemmel, namuslu, meşru surette yapmalıdır. Haram yollardan iş yapmaya, para kazanmaya çalış- mamalıdır. Hileli yollara başvurarak, Allah’ın yasak ettiği işleri yapanlar imtihanı kaybetmiştir.Helal yollardan para kazansa yine imtihana tabidir. Bu parayı, serveti veren Allah’tır. Ve Allah’ın emrettiği şekilde bu parayı, serveti sarfetmesi gerekir. “Bu servet benimdir, istediğim gibi kullanırım” diyemez. Zekat ve sadakasını tam vermesi, haram yollardan harcamaması gerekir. Ailesi, vatanı, milleti ve dini yollarda sarfetmesi lazımdır. “Bu mal, mülkü istediğim gibi harcarım, kimse karışamaz” diyemez. Aksi takdirde imtihanı kaybetmiş sayılır.Zenginlik bir imtihan sebebi olduğu gibi, fakirlik de imtihan sebebidir. Fakir insan, kaderine razı olmalıdır: “Allah başkalarına çok verdiği halde bana niçin vermedi?” diye bir düşünceye kapılmamalıdır. Allah’ın taksimatına razı olmalıdır. Allah, Kur’an’ında şöyle buyuruyor:“Biz dünya hayatında maişeti temin ettik, bazısını bazısına üstün kıldık (birbirlerine iş gördürmeleri için)."344 Allah, herkesi zengin yapsaydı kim işçi olacaktı? Yaşlılara, acizlere kim bakacaktı? Yahut herkesi fakir yapsaydı, fakirlere kim iş verecekti? Allah herşeyi nizam ve intizam içinde dengeli olarak yaratmıştır.
Allah’ın fakir yaptığı kimse, Allah’a teslim olmalıdır. Kendisi hakkında bunun daha hayırlı ol-duğuna inanmalıdır. Aksi takdirde Allah niçin bana vermedi? İnancında olursa imtihanı kaybetmiştir. Hatta -Allah korusun- bu şekilde düşünen kimse imanını kaybeder.
O halde fakir, haline razı olmalıdır. Allah’a hamdetmelidir. Zengin de şükretmelidir. Şükrünün icabı olan hayır hasenatını yapmalıdır.
Yukarıda zikrettiğimiz hadiste Yüce Peygamber (sav), ne güzel buyurmuştur:
Müslüman erkek ve Müslüman kadın bir sıkıntıya düşerse sabreder. Allah’a hamdeder (imtihanı) kazanır. Bolluğa (ferahlığa) kavuşursa Allah’a şükreder (yine imtihanı kazanır). Hasta olursa, tedavisi için çare aramak ve Allah’tan şifa talep etmekle beraber Allah’a hamd ü senada bulunur. Yine imtihanı kazanmış olur. Hasta olduğu zaman, çocuklarına, ailesine bir zarar geldiği vakit de yine imtihana tabi tutulmuştur.
Yüce Allah, başta okuduğumuz ayette ma- lımız, canımız, ürünlerimizden eksiltmek suretiyle İmtihana tabi tuttuğunu açıkça beyan etmektedir. Bu ayetteki semerat (ürün, meyve) kelimesinin mü’minin kalp meyvesi olduğunu Allah Rasulü şöyle bildirmektedir:“Kulun çocuğu öldüğü zaman Allah (cc) meleklerine sorar: “Kulumun oğlunun canını aldınız mı?” Onlar: “Evet” derler. O: “Kalbinin meyvesini aldınız mı?” Onlar: “Evet” derler. O: “Kulum ne yaptı?” Onlar: “Sana hamdetti, sana dönüleceğini bildirdi.” O zaman Allah buyurur: “Kuluma cennette bir ev yapınız, hamd evi ismini veriniz.”345
Bir müslüman, ne kadar sıkıntıya düşse, ne kadar çok hasta bile olsa Allah’a hamdetmesi, Allah’a isyan etmemesi lazımdır.
Darlığa, sıkıntıya, hastalığa hamd etmesinin manası, darlığa, sıkıntıya çare aramadan yan gelip yatmak değil, elinden geldiği kadar her türlü çareye başvuracak, tedavisi için gayret gösterecek, Allah’a sığınacak, O’ndan yardım ve şifa isteyecek ama şikayetçi olmayacak, sabredecek, hamdedecek.
Fakirlik, sıkıntı ve hastalıktan dolayı isyan, intihar; bir insanın imansız gitmesine sebep olur.Bir harpte bir şahıs yiğitçe harp etti. Birçok müşrik öldürdü. Müslümanlar “Bu şahıs ne büyük mücahit, ne büyük mü’mindir” dediler. Allah Rasulü: “Belki teslim olmuştur” buyurdu. Kalbiyle iman etmemiş olarak harbetmiştir demek istemiştir. Mü’minler, birkaç defa tekrar etmişler; aynı cevabı almışlar. Allah Rasulü (sav) bir defa “Mü’min” dememiş. Ashab hayret etmişti. Bir müddet sonra Allah Rasulü’nün “mü’min” dememesinin sebebi anlaşıldı. O şahıs, aldığı yaraların acısına dayanamayarak hançeri karnına sapladı ve kendi canına kastetti, öldü.
Böylece intihar edenin mü’min olamaya¬cağını Allah Rasulü (sav) beyan etmiş oldu.
İntihar eden kimse Allah’ın kaderine (hastalığa, darlığa, sıkıntıya, acıya) dayanamayarak, bunları veren Allah’a kafa tuttuğu, beğenmediği, isyan ettiği gibi aynı zamanda Allah’ın yasak ettiği adam öldürme suçunu da işlemiş demektir. Bunun cezası da ebedî cehennemdir.
“Kim, bir mü’mini kasten öldürürse, cezası, ebediyyen cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.”346 Bir kişi, başka birisini öldürürse, ilerde tevbe istiğfar eder, affedilebilir. Ama intihar eden kendini öldürdüğü için tevbe etme, af dileme imkanını bulamaz.
İntihar edenin cenaze namazı kılınabilir mi?
İntihar, Allah’ın taksimatına, verdiği sıkıntılara, hastalıklara razı olmamak, Allah’a karşı gelmek, O’na kafa tutmak olduğu için şuurlu bir şekilde intihar edenin namazı kılınmaz. Ancak o şahıs, Müslüman ise, hüsnü zanda bulunuruz. Ölmeden önce geçici cinnet, delilik, sinir bunalımı geçirmiş, şuursuz olarak canına kıymış ola¬bilir. Cinnet geçiren, deli olanın namazı kılınabilir. Biz de hüsnü zan ederek kılabiliriz. Ama nasıl öldüğünü, ne olacağını ancak Allah bilir. Biz, daha önce mü’min olduğu için onun hakkında iyi düşünür, hüsnü zanda bulunuruz.
Hülasa, zenginlik, fakirlik, hastalık, evladın olması, olmaması, ilk defa evlat verip sonra alması, sel, felaket, zelzele bizim için imtihandır. Allah’ın şu ayette bildirdiğine göre kaybettiklerimize üzülmemeliyiz, bize verilenlere şükretmeliyiz, gurur duymalıyız.347 Sözün özü; Yunus Emre gibi “Hoştur bana senden gelen/ Ya gonca gül yahut diken/ Ya hilatü yahut kefen/ Nârın da hoş nurun da hoş.” İşte bu, Allah’a teslimiyettir.
Bilhassa bu ümmet-i Muhammed’in imtihanının mal ile olduğunu Rahmet Peygamberi (sav) bildiriyor:
“Her ümmetin bir imtihanı vardır. Ümmetimin imtihanı ise maldır.”348
Bir Müslümana, Allah’ın bela, felaket, sıkıntı vermesi ona ceza vermek değil, onu pişirmek, olgunlaştırmak için olabileceğini Mevlana Celaleddin-i Rûmî şöyle ifade eder:
“Lokantacı kazana nohudu koyar, altını yakar, su kaynadıkça nohutlar dışarıya fırlamak is¬ter. Nohut zanneder ki aşçı beni sevmiyor. Onun için sıcak suda kaynatıyor. Halbuki aşçı onun olgunlaşması için pişiriyor. Allah da çeşitli belalarla sevdiği kulları pişirir, olgunlaştırır.