Aziz kardeşlerim!
Bu ayet-i kerime Yüce Mevlamız şöyle buyuruyor:
“Bilmiş olunuz ki, mallarınız ve evlatlarınız ancak birer fitnedir. Büyük mükafaat Allah katindadır.”285
“İnsanoğlunun iki vadi dolu malı olsa, üçüncü vadi dolusunu ister. Ademoğlunun karnını ancak toprak doldurur. Tevbe edenin tevbesini Allah kabul
eder.”286
Allah Rasulü (sav) şöyle buyurdu:
“Sizden altta olanlara bakın. Sizden üstte olanlara bakmayın. Bu, Allah’ın size nimetlerini küçük görmemenize layık olur (iyi olur).”287
Her insanın dünya için bir takım arzuları olabilir. Her insan elbette yeme, içme, barınma arzusunu içinden silip atamaz. Yemeyi, içmeyi, konut sahibi olmayı istemesi normaldir. Bu gibi normal, makul talepler ayıp değildir, günah da sayılmaz.
Günah olan, arzuların ihtiras haline gelme¬sidir. Ne yese doymaz, ne giyse tatmin olmaz, ne kadar çok malı olsa daha da ister. İşte bunun için Yüce Peygamberimiz (sav) bu tip kimselerin iki vadi dolusu malı, parası olsa; üçüncü vadi dolusu mal ister. Yani, malı ne kadar çok olursa da yine gözü doymaz. Ancak öldüğü zaman gözünü toprak doldurur.
Bu tiplerin ihtirası ölümle biter. İhtiras hastalığına tutulan kimse, yaşlandıkça olgunlaşacağı yerde aksine mal biriktirme ve çok yaşama ihtirasına kapılacağını Allah Sevgilisi (sav) başka bir hadisi ile bildirmiştir.
Tarih boyunca bu ihtirasların devletleri, milletleri yıktığını, birçok insanı mahvettiğini, ocaklar söndürdüğünü görmekteyiz.
İnsanlardaki ma! ve para ihtirası, hasedi, kıskançlığı, kavgayı artırmaktadır. Aslında bu ihtiras, insanların ebedî hayatını mahvettiği gibi dünya hayatını da yok eder, huzur bulamaz. Çünkü gözü doymadığı için ne kadar çok malı olsa yine gözü başkasının malında mülkündedir. Tabi bu isteğini yerine getiremeyince kahrından kendini için için yer, bitirir. Bir türlü huzura kavuşamaz.
İhtirası Önlemenin Çaresi
Dünya ve ahiret hayatını tehlikeye sokan bu hastalıktan kurtulmanın çaresini, ilacını en mükemmel insan olan Peygamberimiz bildiriyor:
“Daima sizden mal, mülk, makam bakımından aşağı olanlara bakınız. Sizden üstün olanlara bakmayınız. O zaman, Allah’ın nimetlerini takdir eder, Allah’a hamd ve şükürde bulunursunuz.”
Her Müslüman, Yüce Peygamberin bu emrine uyarsa daima Allah’a şükreder. Orta halli zengin, kendinden daha az malı olanlara bakarsa Allah’ın verdiğine şükreder. Fakir ise, kendi¬sine sıhhat veren Allah’a hamdeder.
Hasta olan bir kimse bile, kendinden daha ağır bir hasta gördüğünde düşünür ve Allah’a hamdeder. Hülasa, üstünün üstünü, altın altı, düşkünü var. Üstüne bakanın ihtirası artar, altına bakanın Allah’a hamdi ve şükrü artar.
Bir Müslüman ise ne durumda olursa olsun Allah’a hamd ve şükreder. Çünkü Allah, ona en büyük nimet olarak İslam nimetini vermiştir. On¬dan büyük nimet olur mu?
Esasen Müslümanın en büyük zenginliği Yüce Peygamber’in buyurduğu gibi kanaatidir. Çünkü kanaat bitmeyen, tükenmeyen hazinedir.
Kanaat sahibi Müslüman, bu dünyada huzur içindedir. Allah’tan gelen nimet de, felaket de hoştur.
“Hoştur bana Sen’den gelen Ya gonca gül yahut diken Ya hil’at ü yahut kefen Nârın da hoş, nurun da hoş."
Zaten “bela”nın bir manası da imtihan”dır. Allah, insanları bela vererek imtihana tabi tut¬maktadır. Yüce Allah, şu ayetlerle bunu ifade eder:
“Biz, elbette sizi açlık, korku, mallarınızdan, canlarınızdan, meyvelerinizden eksiltmekle imtihana tabi tutacağız. Sabredenlere müjdele.”288