HAC YOLUNDA MASKARALIK

HAC YOLUNDA MASKARALIK

Seccade

Bu başlığa bakıp ta, hac yolunda maskaralık yapmak ta caiz olurmuş diye bir düşünceye saplanıp kalmayınız. Çünkü hac yolunda kadına yaklaşmak, günaha yeltenmek, kavga ve maskaralık etmek, Allah tarafından kesinlikle yasaklanmıştır. Bu yasak, Kur’an-ı Kerim’in Bakara suresindeki 197 nci ayetiyle, insanlara bildirilmiştir.

"Hac Yolunda Maskaralık" başlığı altında bizim anlatacağımız hikayede, hac yolunda maskaralığa yeltenenlerin, nasıl maskara ve rezil oldukları, kendi elleriyle kendilerini nasıl mahcup ve mahrum ettikleri bütün açıklığıyla sergilenecektir.

Anlatacağımız hikaye şöyledir:

Bir hac mevsiminde, müslümanlıkta yavan olan bir kaç kafadar hacca gitmek sevdasına kapılmışlar. Bunların işi-gücü, boşboğazlıkla geçer, ağızlarından çirkin kelimeler hiç eksik olmazdı. Gıybet, dedikodu ve benzeri haram ve mekruhları, devamlı gündemde tutarlardı. İslamda günah sayılan bir çok haramı bunlar; canım, biraz da zamana uymak gerek diyerek, yapıp-yaptırmakta hiç bir sakınca görmezlerdi. Bunun yanında, Kur’an da okurlar; namazı da terk etmezlerdi. Kısacası; bunlar müslümanlığm icablarıyla, müslümanlığm bir çok yasaklarını birlikte yaşarlardı. İşte bundan dolayı, müslümanlıkları yavandı.

Bunların, gelenek haline getirdikleri bir meşguliyetleri daha vardı. O da yasaktı dinlerinde ama, gene de vazgeçemezlerdi ondan. Şöyle ki: Bunların semtinde "SOFU" derler birisi vardı. Bu zat, müslümanlığm bütün emirlerini tutar ve bütün yasaklarından da sakmırdı.

O kafadarlar gibi, karışık ve alabuçuk değildi İslami yaşantısı. İşte bundan dolayı da "SOFU" sıfatıyla nitelediler adamı. Üstelik, bir de "AŞIRI MÜSLÜMAN" olmakla suçlanıp ayıplanıyordu bu zat. Çünkü, adamcağızın oturduğu semtteki halkın büyük çoğunluğu, müslümanlığı iyice anlama fırsatından uzun zaman yoksun kalmışlardı. Onu kendi yaşadıkları gibi sanıyorlardı. Halbuki "SOFU", "AŞIRI MÜSLÜMAN" diye kınadıkları adamın yaptığı idi normal müslümanlık. Asıl aşırı ve anormal olan, o kafadarların yaşantılarını müslümanca bir yaşantı saymaktı. Yalnız "SOFU"nun bir kusuru vardı ki, bundan dolayı kafadarlar, kendisiyle çok dalga geçiyorlardı. O da, akli dengesinin normalin altında bu- lunmasıydı.

Kimsenin kendine karşı kötü düşüneceğini hesap etmezdi. Kendisi düşünmezdi zaten. Ama, sözünü ettiğimiz kafadarlar, zaman zaman bu temiz insanın şahsıyla, namazıyla, kılığı-kıyafetiyle, fikirleriyle alay etmeyi adet haline getirmişlerdi. Ona takılmadıkları gün, çok az olurdu.

İşte bu kafadarlar, hacca gitmeye karar verince, kendisinden bahsettiğimiz SOFU’yu da, bütün mas-raflarını çekerek beraberlerinde götürmeyi düşündüler. Bu düşüncelerini de SOFU’ya ilettiler. Sofu, Kabe’ye gidip KARADONLU BEYTULLAH’a yüz sürmeyi çok arzu ediyordu. Ama, bu iş büyük bir imkan istiyordu. Bu da SOFU’da yoktu. Şimdi, böyle bir fırsat düşmüştü. Hemen kabul etti. Fakat, acaba bu tekliften vazgeçerler mi diye de korkuyordu. Hacca gidip dönünceye kadar, onlara mudara etmeyi de kafasına koymuştu. Kafadarlar tekliflerinden dönmediler ve SOFU’yu da yanlarına alarak mübarek yolculuğa başladılar. Az gittiler, uz gittiler. Nihayet KABE-İ MUAZZAMA’ya ulaştılar. Beytullahı tavaf ettiler. Arafat’ta vakfe yaptılar. Mina’da kurban kestiler. Safa ile Merve arasında sa’y ettiler ve hac vazifelerini yapıp döndüler.

Evet, Beytullah’m bulunduğu Mekke şehrinden bir kaç konak ayrılmışlardı. Bir yerde durup dinlendiler. Sonra, yurtlarında iken yaptıkları sululuklar geldi akıllarına. Başladılar: Biraz keyfimize bakalım. Nasıl olsa haccımızı yaptık, günahlarımız affoldu, diyerek; bir müddet zar-zor bağlı tuttukları dillerini, daha mukaddes topraklarda iken çözdüler. Yine, beraberlerinde götürdükleri SOFU ile alay etmeğe başladılar. Bu maksatla:

- Gel bakalım sofu! Sofuluğun katmerleşti. Hacı da oldun artık sayemizde. Çıkar da beratını görelim. Kaç dereceyle hacı olmuşsun öğrenelim dediler.

SOFU: Ne beratı, hacılığın derecesi mi olur? diye merakla sordu.

Çünkü, kafadarlar daha önce, SOFU’dan habersiz aralarında anlaşmışlar. Her birisi birer dosya alıp üzerlerine bir şeyler yazmışlardı. Bu kağıtların, haclarının kabul olduğunu gösteren birer diploma olduğunu ve Allah tarafından kendilerine verildiğini söyleyeceklerdi. Böylece, SOFU’nun hacılığı ve haccı ile alay edip kendilerini avutmuş olacaklardı. Bu niyetle, hazırlamış oldukları kağıtları Sofu’ya göstererek:

- Bak, Allah bizim haccımızı kabul etmiştir de, bu diplomaları bize verdi. Hani senin diploman? diye sordular.

 Temiz insan sofu, kafadarların hac diploması diye gösterdikleri kağıtları, okuyup yazması olmadığından inceleyememiş ve sadece üzülmüştü. Sonra da:

- Şimdi ben ne yaparım? Memleketime ne yüzle giderim? Benim için yüz karası değil midir bu? Ela- lem, beni dürüst bir insan biliyordu. Halbuki, hacca gidip de hacı olmadan ve hac diploması almadan dönmek, benim Allah tarafından sevilmediğimi göstermez mi? diyerek sızlanmaya başladı.

Kafadarlar diyorlar ki:

- Üzülme. Henüz Mekke civarındayız. Aramızda 15-20 kilometrelik bir mesafe bulunmaktadır. Şimdi sen geji dön, biz de ağır ağır gideduralım. Biraz süratli davran, diplomanı al bize yetiş.

Bu sözler de öncekiler gibi, Sofu ile alay etmek için söylenmişti. Ama, sofunun kötü niyeti yoktu. Kimsenin kendini alay mevzuu yapacağını akimın köşesinden bile geçirmezdi. Bu sözlere inandı ve hemen, Mekke-i Mükerreme’ye doğru yola koyuldu. Kan ter içerisinde, yorgun ve bitkin bir vaziyette Harem-i Şerife tekrar kavuştu. Bütün hacılar ülkelerine dönmüş olduğundan mübarek Beyt bomboştu. Sofu, bu fırsatı iyi değerlendirdi. Doğru Beytullah’a gidip, tavafını yaptı ve perdesinden tutup asılmaya başladı. Çok sızlanıyor, gözlerinden yağmur gibi yaşlar akıtıyordu. Dudaklarından da şu cümlecikler dökülüyordu:

- Ey Allah’ım! Hani benim beratım? Arkadaşlarıma diploma vermişsin de bana neden yok? Çok uzaklardan tekrar döndüm. Beni fazla ağlatma. Arkadaşlarıma ve memleketime diplomasız yollayıp da beni mahcup eyleme. Ya ver benim de diplomamı; ya yırtacağım evinin perdesini..

Allah’mız öyle bir Allah’tır ki, kendisine yalvaran, kullarını utandırmaz. Hele, başkaları tarafından maskara edilen ve alay konusu yapılan kullarını...

İşte bu sofu kulunu da mahcup etmedi. Onu muradına nail kıldı. Sofunun eli perdede, gözü gök kubbede olduğu bir sırada, kucağına bir kağıt parçası düşüverdi. Ağlaması, sızlaması kesildi. Yazısını kontrol etmek akima bile gelmedi. Aldı kağıdı, bastı bağrına, dönüp yetişti arkadaşlarına. Yine, alaylı alaylı sordular Sofuya:

- Aldın mı beratını?..

Sofu, büyük bir coşkunlukla:

- Evet, evet!.. İşte!., dedi ve hemen çıkarıp gözlerinin önüne koydu.

Kafadarlar, mahcubiyetlerini saklayarak, Sofunun beratını incelemeye başladılar. Fakat, hiç bir şey anlamadılar. Sonra, Şam’da bir alim kişiye okuttular. Üzerinde şöyle yazılıydı:

"Bu seneki hacıların haccı, bu Sofunun hatırına kabul olunmuştur.."

Gerçeğin, böyle bir tecelli ile karşılarına çıkması, kafadarların yüzlerini kızarttı ve başkasını alaya alırken, kendilerinin maskara olduklarını anlayıp Sofudan özür dilediler.

KURANI KERİM

 

çocuk hediye

 

 

Etiketler: HAC YOLUNDA MASKARALIK
Ekim 24, 2023
Listeye dön
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR
Çerez Kullanımı

Sizlere en iyi alışveriş deneyimini sunabilmek adına sitemizde çerezler(cookies) kullanmaktayız. Detaylı bilgi için Kvkk sözleşmesini inceleyebilirsiniz.