Aziz kardeşlerim!
Yüce Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Ben gerçekten müslümanlardanım, deyip amel-i salih yapan ve Allah’a davet eden kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?”241
Allah Rasulü de şöyle buyurdu:
“Kim bir kötülük görürse, eliyle yok etsin. Buna gücü yetmezse diliyle yok etsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu da imanın en zayıfıdır.”242
Allah Rasulü (sav) yine şöyle buyurur:
“Beni yed-i kudretinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ma’rufu (iyiliği) emredersiniz, münkeri (kötülüğü) yasak edersiniz. Bunu yapmazsanız Allah’ın üzerinize azap göndermesi yakın olur, sonra dua edersiniz duanız kabul olmaz.
Müslüman, Allah tarafından gönderilen tek gerçek din olan İslam dinine inanmış ve onun hak prensiplerine bağlıdır. Kendisi Allah’ın bildirdiği grerçekleri kendi hayatında tatbik ettiği gibi bütün dünyada gerçeklerin yaşanması için gayret gösterir. Herkesin iyilik yapması, Müslümanı sevindirir. Kötülük yapanları Müslümanları üzüntüye garkeder.
Mü’minin, iyilik yapılınca sevinmesi, kötülük yapılınca üzülmesi kâfi değildir. İyiliği yeryüzünde yaşatmak, kötülüğü yok etmekle vazifelidir.
Allah, haksıza, zalime asla razı olmadığı için O’na gönül verenin de razı olmaması gerekir. İşte bu sebeple zalimin huzurunda gerçeği söylemenin, Allah yolunda en büyük cihad olduğunu Yüce Rasul (sav) buyurdu.
Cihad (Allah dinini yaymak)ın en faziletlisi, zalim sultanın huzurunda hakkı (gerçeği) söylemektir.
“Sultan” kelimesinin Türkçe manası kuvvet, delil, devlet başkanı, hükümdar, padişah demektir. Hadiste sultandan maksat, devlet başkanı kuvveti, kudreti elinde tutan makam sahipleri anlaşılır. Padişah, cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, vali, kaymakam, emniyet amiri, hatta karakol komutanına da şamil olur. Kudret sahibi zalim, kim olursa olsun onun huzurunda cesaretle hakkı söylemektir.
“Gelene ağam, gidene paşam” zihniyetiyle hareket edemeyiz. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyemeyiz.
“Gemisini kurtaran, kaptandır” zihniyeti kendi gemisini de batırır, devletin gemisinin sulara gömülmesine de sebep olur. Kainatın Efendisi (sav) buna benzer düşüncelerin tehlikeli olduğu¬nu şu misalle anlatmaktadır:
“Allah’ın hadlerini tatbik etmek durumunda olanların hali bir gemide toplanan insanların durumuna benzer. İnsanların bir kısmı geminin üst katın¬da, bir kısmı alt katindadır. Alt katta bulunan kimseler gemide bir delik açıp su girmesini istedikleri zaman, üst kattakiler buna karşı çıktığında alt kattakiler: “Delik açıyorsak kendi katımızda açıyoruz, size zarar vermiyoruz” deseler de bu delikten giren sular (istemedikleri halde) gemiyi batırır. Üst katta¬kiler de alt kattakiler de gemiyle birlikte batar.”244
Ancak Müslüman, ister devlet büyüklerine, ister başka insanlara hakkı söylerken kaba, sert, haysiyyet kırıcı olmamalıdır. “Ben gerçeği söyleyeyim de isterse kaba, odun gibi olsun” diyemez. Yüce Allah, Firavun’un bile tatlı sözle gerçeğe,
Allah yoluna davet edilmesini emretti:
“Sen (Hz. Musa) ve kardeşin (Hz. Harun), Firavun’a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.”249
Müslüman, hiçbir kötülük yapmayacağı gibi hiç kimsenin de kötülük yapmasına razı olmaz. O, kötülüğü yok etmek için gayret etmek mecburiyetindedir. Ancak gücü yetmiyorsa kalbiyle buğzetmek mecburiyetindedir. Yüce Peygamber (sav) gücümüzün üstünde gayreti bizden beklemiyor. Onun için yukarıdaki hadiste buyurduğu gibi kötülüğü, elimizle, buna gücümüz yetmezse dilimizle engellemeye çalışmalıyız. Söyleyemeyecek durumda isek, kalben buğzetmeliyiz. Kötülüğü asla hoş görmemeliyiz.
Bunu da şöyle bir misalle anlatalım: Sokakta bir pislik gördün. Onu yoldan alıp dışarı atarsın. Fakat birkaç kişi bir kötülük yapıyor, yaptıklarının doğru olmadığını, yapmamalarını söylersin. Ama o kötülüğü yapanlar, eli silahlı kimselerse ve siz yapmayın dediğiniz zaman size kurşun sıkacak durumda iseler, onlara kalben buğzetmekten başka yapacak birşey yoktur.